İSLAM’DA İLİM VE ÂLİMİN ÖNEMİ

Mahmut Yıldızbaş

3 yıl önce

CUMA SOHBETİ

“İlim tükenmez bir hazinedir”

İnsanın hayatına yön veren, yaşamına anlam katan ve insanda bilinç ve idrak oluşturan ilim, Allah’ın (c.c.) ilim sıfatının bir tezahürüdür. İnsan, zihin ve gönül dünyalarını ilim öğrenme suretiyle aydınlatır ve geniş bir ufka sahip olur. Onunla amel etmek ise insanın hayatında mutluluğa, huzura, saadete, erdemli davranmaya ve ahlaki duruşa vesile olur. Bundan dolayı dinimiz İslam ilim öğrenmeye, öğretmeye, onunla amel etmeye önem vermiş, ilim yolunda gecesini gündüze katarak gayret sarf eden İslam âlimlerine büyük değer atfetmiştir.

İslam âlimlerini tanımak, özverili bir şekilde din-i mübin-i İslâm’ın öğrenilmesi, öğretilmesi ve onunla amel etme uğruna gösterilen gayretin ve fedakârlığın nasıl olduğunu anlamaktır. İslâm âlimlerini tanımak, zihin ve gönüllerdeki cehaletin zifiri karalığının aydınlığa dönüşmesine, inançta tevhidin oluşmasına, güzel ahlakın hayata yansımasına ve toplumda birlik-beraberlik ve kardeşliğin nasıl meydana geldiğini bilmektir.

İlim ve Âlimlerin Fazileti

Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağı, ilim sahibi olanların manevi derecelerinin yüksek olduğu ve Allah’a (c.c.) karşı gelmekten sakınanların ancak âlimler olduğu hususunda şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39)

“Allah içinizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltir.” (Mücâdele, 58)

“Allah’tan kulları içinde ancak ilim sahibi olanlar korkar.” (Fâtır, 35)

Peygamber Efendimiz (s.a.s), âlimlerin peygamberlerin varisleri olduğu ve miras olarak ancak ilim bıraktıkları konusunda şöyle buyurmaktadır:

“Âlimler peygamberlerin varisleridir. Netice de peygamberler miras olarak dinar veya dirhem (mal ve mülk)değil, ilim bırakmışlardır. Bu ilim mirasını alan kimse, büyük pay elde etmiştir.” (Ebû Dâvûd, İlim, 1)

Peygamber Efendimiz (s.a.s), kendisine gıpta edilecek kişilerden birisi de âlimler olduğu ve bunun sebebinin de ilmi başkalarına öğretmek olduğunu şöyle ifade etmektedir:

“Gıpta ancak iki kişiye yapılır. Biri, Allah’ın (c.c.)kendisine mal verip hak yolunda o malı harcayan kimse; diğeri, Allah’ın (c.c.)kendisine hikmet verdiği kimse ki, o bu hikmetle hüküm vermekte ve onu başkalarına öğretmektedir.” (Buhârî, İlim, 15, Zekât, 5, Ahkâm, 3)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), insan vefat ettiğinde onun amel defterini sevap kazanma açısından açık bırakacak olan hususlardan birisinin de insanların kendisinden fayda görecek ilim olduğu hakkında şöyle buyurmaktadır:

“İnsan öldüğünde amel( işleyip amel defterine sevap yazılması işlem)i kesintiye uğrar. Ancak bundan üç husus müstesnadır. Sadaka-i câriye (İnsanlara faydası devam eden) , istifade edilen ilim ve kendisine dua eden salih evlât. (Dünyada iken bu amellerden birisini yapmış olması durumunda defterine sevap yazılmaya devam eder.)” (Müslim, Vasiyyet,14)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), insanlara faydalı olan ilmi Allah’ın (c.c.) için öğrenmenin Cennet’in yolunu kolaylaştıran bir sebep olduğu ve bu maksatla ilim öğrenenin evine dönene kadar Allah’ın (c.c) yolunda olduğu hususunda şöyle buyurmaktadır:

“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cen­netin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim, Zikr, 39); “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır” (Tirmizî, İlim, 2)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Müslümanın ilim meclislerinde bulunmasının gerektiği aksinin onun helakine sebep olduğu hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ya âlim ol, ya öğrenen ol, ya da dinleyen ol! Dördüncüsü olma! Helak olursun.” (Dârimî, Mukaddime, 26)

Dinimiz İslam, dünya ve ahiret faydası olan ilmin öğrenmesinin Müslümanın yapması gereken güzel bir davranış olduğunu öngörmektedir. İlk emri “Oku!” olan bir dinin müntesipleri, âlim ve alîm olan Allah’ın (c.c.) kulları ve ilim sahibi Peygamber Efendimizin (s.a.s) ümmetinden olan biz Müslümanlar’ın ilim öğrenmesi, öğretmesi ve bu çalışmaların yapıldığı meclislerde bulunması onların yapması gereken en doğru ve uygu davranıştır. Dinimizin evrensel mesajını insanlara anlatmak ve insanlığın idrakine sunmak için dinimiz hakkındaki sahih ve doğrul bilgi sahibi olmamız gerekir. Sözkonusu bilgiyi edinmek de ilim okumaktan geçmektedir.

Rabbim!

Bizleri ilim öğrenen, onu öğreten, onunla amel eden ve ilme ve bilme sevdalı nesiller yetiştiren kullarından eylesin.

Cumamız Mübarek Olsun!

BİR SORU/CEVAP

SORU: İstiğfar duası nedir?

CEVAP: İstiğfar, işlenen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir. Kur’an-ı Kerim’de işledikleri kötülüklerden pişman olup tövbe-istiğfarda bulunanlar övülmektedir (Âl-i İmrân, 3/135). Kaynaklarda içeriği bakımından “istiğfar” anlamı taşıyan pek çok dua vardır. Hz. Peygamberin (s.a.s.) “Seyyidü’l-istiğfâr” (İstiğfârın en güzeli) diye nitelediği dua şöyledir: Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben Senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla Senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden Sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü Senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz.) (Buhârî, Deavât, 2) Aslında kişinin Rabbine yönelerek içinden geldiği gibi dile getirdiği her türlü bağışlanma duası zaten bir istiğfardır.

(Din İşleri Yüksek Kurulu)

YAZARIN DİĞER YAZILARI