
Gerçek Hayattan Satırlara
Hasan Baydilli’nin kaleme aldığı “Gazeteci Çocuk” romanı, gerçek bir hayat hikâyesini okura aktarıyor. Eserde, yoksulluk içinde büyüyen, gazete satarak hayata tutunan ve eğitim yolunda büyük mücadeleler veren bir çocuğun hikâyesi yalın bir dille anlatılıyor. Gazeteci Şükrü Dolaş’ın köşe yazısında değerlendirdiği roman, okuyucuyu kimi zaman hüzünlendiriyor, kimi zaman da ilham veriyor.
Siverek’in Sosyolojik Yansımaları
Roman yalnızca bireysel bir hikâyeyi değil, Siverek’in toplumsal yapısını da gözler önüne seriyor. Dostlukların, akrabalık bağlarının ve toplumsal ilişkilerin nasıl değiştiğini gösteren Baydilli, eserinde çarpıcı gözlemlerini paylaşıyor. “Gazeteci çocuk, en az haber peşinde koşan gazeteciler kadar çile çekmiş bir karakter” ifadeleriyle romanın ruhunu özetleyen Dolaş, kitabın bir bellek eseri niteliği taşıdığını vurguluyor.
Bir Çocuğun Azmi
Romanın kahramanı Boran, yoksulluk içinde büyüse de eğitime olan tutkusundan vazgeçmeyen bir çocuk. Gazete satarak ailesine katkı sağlayan Boran, aynı zamanda derslerinden geri kalmamaya çalışıyor. Onun hikâyesi, imkânları olduğu hâlde okumaktan kaçınan gençler için önemli bir örnek teşkil ediyor. Okur, Boran’ın gözünden hem geçmişteki zorlukları hem de başarıya giden yolu görüyor.
Gazeteciliğin Zor Yüzü
Eserde işlenen konulardan biri de gazeteciliğin toplumdaki yeri. Türkiye’de gazetecilerin yaşadığı siyasal ve kültürel baskılara dikkat çekilirken, dürüst haberciliğin bedeli de hatırlatılıyor. Yazar, roman kahramanı üzerinden geçmişte sokaklarda “Gazete var abiler, gazete var!” diye bağıran çocukların, aslında bir toplumun belleği olduğuna dikkat çekiyor.
Okura Verilen Mesaj
Roman, yalnızca bir yaşam öyküsü değil; aynı zamanda ders çıkarılması gereken bir eser. Yoksulluk, azim, umut ve mücadele üzerine kurulu olan hikâye, gençlere sabır ve kararlılıkla nelerin başarılabileceğini gösteriyor. “Gazeteci Çocuk, bir sinema filmi gibi gözler önüne serilmiş bir hayat mücadelesidir” sözleriyle kitabın derinliği anlatılıyor.
Duygusal Bir Final
Gazeteci Şükrü Dolaş, kitabı okuduktan sonra duygularını şu sözlerle ifade ediyor: “Boran, beni ağlatmaya ne hakkın var?”. Boran’ın sessizliği ise hikâyenin gerçekliğini daha da çarpıcı hale getiriyor. Okuyucu, romanın sonunda yalnızca bir çocuğun hikâyesine değil, toplumun kolektif hafızasına da tanıklık etmiş oluyor. Haber Feyzi DONAN