USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Rahmet ve sevgi ile aile olmak

28-10-2022

Aile toplumu oluşturan temel unsurlardan biridir. Sosyal hayatın huzuru, güveni ve mutluluğunun teminatıdır. Bu sebeple kurulacak ailenin, manevi ve ahlaki temeller üzerine kurulması, yuvayı oluşturan bireylerin karşılıklı haklarının ve vazifelerinin bulunduğu bilincine sahip olması ve rahmet ve sevgiyle devam edilmesi önemli hususlardandır.

Dinimiz aile kurumuna önem vermiştir. Bu yuvanın da manevi ve ahlaki prensiplerle kurulmasına önem vermiştir. Aile çatısında altında yaşayan bireylerin karşılıklı yerine getireceği görevlerinin bulunduğunu ifade etmiştir. Sözkonusu düşünce, niyet ve esaslar çerçevesinde kurulan aile yuvası toplumun saadetini, huzurunu ve güvenini sağlayan sebeplerdendir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır.

Aile kurmak, kadının ve erkeğin dini ve yasal olarak karşılıklı haklarını ve görevlerini kabul edip bir yuva çatısı oluşturmaktır. Bu normal fiziksel bir aile oluşumudur. “Aile olmak”, kurulan ailenin rahmet, sevgi, sabır ve manevi ve ahlaki unsurlarla devam etmesini sağlamaktır. Saadet toplumunun oluşması “aile olmak” vasfını taşıyan yuvalarla mümkün olacaktır.

Günümüz dünyasında çeşitli vasıta ve vesilelerle önemi yitirilen veya yitirilmeye çalışılan, “Aile olmak” nedir, manevi ve aile temeller üzerine kurulan aile yuvası nasıl meydana gelir? Bu hususlar önemlidir, üzerinde hassasiyetle durulması gerekir.

Eşlerin Birbirine Uygun ve Uyumlu Olması

Aile yuvasını oluşturup devam ettirecek eşlerin manevi ve ahlaki hususlarda birbirine uygun/denklik ve uyumlu olması gerekir. Denklik eşler arasında uyum ve evlilik birliğinin devamının sağlaması açısından önemli bir etkendir. Denkliğin/uygunluğun/uyumluluğun sağlanmadığı evliliklerin ilk dönemlerinde duygusal yaklaşımlarla “Belki yanlış gördüm, öyle değildir, yanlış değerlendirmiş olabilirim” şeklinde umutlu beklentiler içinde olmaktadır. Fakat daha sonra zamanlarda uyumsuzluğun olmamasından dolayı geri dönülmez pişmanlıklara sebep olabilmektedir. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.s.) birbirine denk ve uyumlu durumunda olan ve evlenecek kız ve erkeğin evlendirilmesi tavsiye edip bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size(dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) evlendirin. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar.” (Tirmizî, Nikâh, 3)

Manevi ve ahlaki açıdan uygun ve uyum içerisinde mümin erkek ve kadınların, birbirinin koruyucusu ve dostu olduğu ve iyiliği emredip kötülüğü yasakladıklarını Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Mü’min erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/71)

Rahmet ve Sevginin Olması

Rahmet ve sevgi ruha yerleşen ve pozitif duygu sağlayan iki temel unsurdur. İnsanların ve yaratılmış varlıklar arasında bu iki temel duyguların var olması gerekir. Bu iki duygunun toplumun çekirdek unsuru olan aileyi oluşturan kadın, erkek ve çocuklar arasında bulunmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de aile fertleri arasında rahmet ve sevginin var edildiği ve bunun da Allah’ı varlığının ve kudretinin delillerinden olduğu hususunda şöyle buyrulmaktadır: “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğru bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rûm, 30/21)

Rahmet Peygamber’i efendimiz (s.a.s.) aile fertlerinin birbirine rahmetle muamele etmelerini tavsiye etmiştir. O (s.a.s.) da bu hususta bize örnek olmuştur. Ebû Hüreyre (r.a) asr-ı saadette meydana gelen bir olayı şöyle ifade eder: Peygamber efendimizin (s.a.s.) Hz. Ali’nin (r.a.) oğlu Hz. Hasan’ı (r.a.) öpmüştü. O sırada Akra b. Hâbis (r.a.) de Peygamber efendimizin (s.a.s.) yanında bulunuyordu. Akra (r.a.): “Benim on tane çocuğum var, onlardan hiç birini öpmedim” dedi. Resûlullah (s.a.s.)ona hayretle bakıp: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” dedi. (Buhârî, Edeb 18)

Aile Fertlerinin Karşılıklı Sorumluluklarının Bilincinde Olması

Eşlerin ve çocukların, birbirine karşı bazı sorumluluklarının olduğunu ve bunları saygı ve sevgi çerçevesinde yerine getirmeleri uygun bir davranış olacaktır. Baba, maddi açıdan eşinin ve çocuklarının helal yoldan ve gelirine göre nafakalarını sağlamadır. Allah Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Varlıklı kimse, imkânına göre nafakayı ve ücreti bol versin. Maddî imkânları dar olan da, Allah’ın kendisine verdiği kadarından versin. Allah, herkesi ancak kendisine verdiği imkân nispetinde yükümlü tutar. Allah her zorluktan sonra bir kolaylık var edecektir.” (Talâk, 65/7)

Anne ve babanın, manevi açıdan da çocuklarının iyi bir eğitim almasına ve erdemli ahlaki davranışlar kazanmasına çalışmalıdır. Bu şekilde yetişmiş çocuklar aile ve toplum için faydalı birer birey olurlar. Peygamber efendimiz (s.a.s.) anne ve babının çocuklarına dünya hayatında bırakacakları en iyi bağış ve mirasın manevi ve ahlaki davranışlara vesile olacak iyi bir eğitim olduğu hususunda şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)

Eşlerin birbirine iffet duygusuna sahip olup sadakat içinde hareket etmelidirler. Dinimizin yasakladığı “nesli bozan zinaya yaklaşılması” gibi kötü davranıştan uzak durmalıdırlar. Çünkü bu yasaklanan husus ailenin huzurunu, mutluluğunu ve güvenini bozan temel hususlardır. Allah Kur’an-ı Kerim’de zinaya yaklaşılmaması hakkında şöyle buyurmaktadır: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çirkinliği apaçık bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

Çocukların anne ve babasına karşı saygı ve sevgi içinde olmalı ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmede bir kusur göstermemelidirler. Peygamber efendimiz (s.a.s.) büyüklerin küçüklere sevgi, küçüklerin büyüklere saygı göstermesi gerektiği konusunda şöyle buyurmaktadır: “Küçüklerine merhamet etmeyen ve büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, El-Birr, 15)

Aile Mahremiyetini Korumak

Mahremiyet, şahısların, diğer insanların öğrenmelerini istemedikleri özel hâllerine denir. Mahremiyete saygı, “gizlilik”, “özel hayatın gizliliği” ve “özel yaşama saygı” tabirleriyle de ifade edilmektedir. Eşlerin ve çocukların aile içindeki özel ve mahrem durumları, ister akraba olsun ister yabancı olsun aile dışındaki kimselere söylememeleri ve sosyal medya ortamında paylaşmamaları ailenin mutluluk ve huzuru için mahremiyeti korumaları uygun bir davranış olacaktır.

Peygamber efendimiz (s.a.s.) eşlerin mahrem durumlarını kimseye anlatmaması ve bunun ahirette büyük bir vebal olduğu konusunda şöyle buyurmaktadır: “Kişinin eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi, kıyamet gününde Allah katında (sorumluluğu) en büyük olan emanetlerdendir.” (Müslim, Nikâh, 124; Ebû Dâvûd, Edeb, 32)

Dünürlerin ve Akrabaların Aile Mutluluğuna Katkıda Bulunmaları

Aile mutluluğu ve huzurunu eşler tek başına sağlamaya çalışmakla beraber, eşlerin anne, baba ve akrabalarının evlatlarının kurduğu bu mukaddes yuvanın saadeti için katkıda bulunmaları gerekir. Günlük hayatta akrabalar arasında “kızının istenilmemesi veya kıza talip olunduğu halde verilmemesi ya da evlilik hazırlıkları yapılırken kendilerine danışılmamaları” gibi bazı olumsuz durum ve tavırlar oluşmaktadır. Akrabalar arasında meydana gelen olumsuz duygu ve davranışlar kurulan aile yuvasının fertlerine yansıtmamalıdırlar. Bu durum dinimizin kopmasını uygun görmediği akrabalık bağlarına (sıla-i rahime) zarar verebilmektedir.

Kız ve damat aileleri arasında yani dünürler kız isteme, alınacak eşya listesi ve düğün sonra kadar geçirdikleri süreçlerde karşılıklı bazı olumsuz durumlar ister istemez meydana gelebilmektedir. Sözkonusu bu durumların kurulacak bu hayırlı yuvanın bir cilvesi görüp evlendirdikleri evlatlarının mutlu ve huzurlu yuvalarını olumsuz etkileyecek şekilde yansıtmamalıdır. Çünkü dinimiz iyilik ve takva üzerine yardımlaşmayı ifade etmektedir. Nitekim bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir. “Ey iman edenler! …..iyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir.” (Mâide, 5/2)

Aile Fertleri Manevi ve Ahlaki Hususlara Değer Vermeli

İnsan ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Bu sebeple aileyi oluşturan fertlerin bedenen sağlıklı ve ruhen zinde olması gerekir. Bunu sağlayan yolların ve vesilelerin bilinip aile fertleri tarafında takip edilmelidir. Müslüman ailenin temel özelliği Kur’an ve sünnet-i seniyyeye göre yaşamaktır. Bu sebeple bu yüce idealin gerçekleşmesi İslam’ın temel ve sahih dini kaynaklardan öğrenilmelidir.

Aileyi oluşturan anne, baba ve çocukların manevi ve ahlaki değerleri bilip hayatlarına yerleştirecek okuma programı yapmalıdırlar. Bunun yanında ibadetlerine dikkat edip aksatmadan eda etmelidirler. Özellikle anne ve baba çocuklarının manevi ve ahlaki yönden yetişmeleri için örnek olup rehberlik etmelidirler. Çünkü bu durum ebeveynin sorumluluğundadır. Allah anne ve babanın ailesinin ahirette sıkıntı içine girmemesi ve onları cehennem ateşinden koruması gerektiği konusunda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kendiniz ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrîm, 66/6)

Evliliğin Kolay Olması

Dinimiz kolaylık dinidir. İbadet ve taat konularında kolaylığı ifade ettiği evlilikte de kolaylığa önem vermiştir. Bu nedenle evlenecek çift ve dünürlerin, nişan ve düğün süreçlerinde nikâhı/evliliği zorlaştıracak ve daha sonraki zamanlarda ailenin huzur ve mutluluğunu bozacak davranışlardan uzak durmalıdırlar. Bazen öyle durumlar oluyor ki, nişanlılık sürecinde gelinin ve gelinin annesinin, babasının ve kardeşlerinin damat tarafını maddi açıdan zora sokacak taleplerde bulunabilmektedir. Bu durum da ya erkek tarafın istenilen hususları yerine getirmek için düğünden sonra yıllarca düğün borçlarını ödeyecek bir borç altına sokmaktadır ya da hayırlı evlilik işinin başlamadan bitmesine sebep olabilmektedir. Bu sebeple Peygamber efendimiz (s.a.s.) en hayırlı nikâhın/evliliğin en kolay ve külfetsiz olduğu hususunda şöyle buyurmaktadır: “Evlenmenin en hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olandır.” (Ebu Davud Nikâh:32, İbn Mâce, Sünen, Nikâh, 25)

Manevi değeri olan ve mukaddes olarak görülen evlilik ve aile kurumunun manevi ve ahlaki değerler üzerine kurulmasına önem verilmelidir. Evlenecek çiftlere, ailelerini kurarken maddiyatı değil manevi esasları göz önünde bulundurulması gerektiğinin ifade edilmelidir.

Sonuç olarak, aile kutsal ve manevi değeri olan sosyal bir kurumdur. Toplumun huzur, mutluluk ve güvenin teminatıdır. Bu teminatın gerçekleşmesi için kurulmuş veya kurulacak ailenin dinimiz İslamca uygun görülen manevi ve ahlaki değerler üzerine kurulmasına önem verilmelidir. Söz konusu manevi ve ahlaki hususların bilinmesi için bu konuda uzman olanlara veya ilim adamlara sorulup veya okumalar yapıp bilgi sahip olunmalıdır. Rahmete ve sevgiye dayalı bir aile çatısının oluşması ancak manevi ve ahlaki değerlerin bilinmesi aile fertlerince uygulanmasıyla mümkün olacaktır.

Rabbim, manevi ve ahlaki değerlerle bezenmiş, sevginin ve rahmetin olduğu aile olmayı bize nasip eylesin!

Cumamız Mübarek Olsun

BİR SORU/CEVAP

Soru: Nişanlıların rahat görüşebilmek için nikâh kıymaları uygun mudur?

Cevap: Evlenmeyi diğer akitlerden ayıran özelliklerden biri bu akitten önce genellikle bir nişanlanma döneminin geçirilmesidir. Taraflar bu süreç içinde birbirlerini daha iyi tanımakta, karşılıklı hediyeler alınıp verilmektedir. Bu dönemde nişanlıların mahremiyet ölçülerini gözetmek kaydıyla birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla görüşüp konuşmalarında bir sakınca yoktur. Fakat nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir (Tirmizî, Fiten 7; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 310,311, no: 176). Günümüzde gençler, gerek velîlerinden izinsiz olarak gerekse velîlerin bilgisi dâhilinde nişanlılık döneminde güya dînî hassasiyetleri gözetmek amacıyla halk arasında “dînî nikâh” olarak bilinen merasimi yapmakta ve sonuçta hiç de arzu edilmeyen üzücü hadiseler meydana gelmektedir. Bu tür olayların yaşanmaması için yapılan nikâh akitlerinin mutlaka kayıt altına alınıp hukuki güvenceye kavuşturulması gerekir. Çünkü dindar olduğunu söyleyen gençler veya aileleri, resmî tescilin olmadığı durumlarda çok kere, aralarında akdedildiği ifade edilen akitlerin gereğini yerine getirmemekte, taraflardan biri ve genellikle kız tarafı mağdur duruma düşmektedir. Böylece, dinimizin nikâhtan gözettiği ulvî gaye gerçekleşmek şöyle dursun, insanlar din adına birbirlerine zulmeder hâle gelmektedirler. Nikâh kıyıldığında dînen evlilik hayatı başlar ve karı-koca arasında mehir, nafaka, miras gibi birtakım haklar ve sorumluluklar tahakkuk eder. Günümüzde bu haklar, evlilik resmen tescil ettirilmeksizin korunamadığından, evlenecek kişilerin “resmî nikâh” kıyılmadan halk arasında “dînî nikâh” ya da “imam nikâhı” olarak bilinen geleneksel merasimi yapmaları uygun değildir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?