USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DOĞRULUK, GÖNÜL FERAHLIĞIDIR

13-10-2023

İnsanların kişisel ve sosyal hayatlarında önem verdiği, karşılıklı güven, huzur ve mutluluğa vesile bazı güzel ahlaki prensipler bulunmaktadır. Bu prensiplerinden birisi de “sadakat / sıdk/doğruluk ve dürüstlüktür.

Sıdk/doğruluk, peygamberlerin ortak özelliğidir. Onlara iman edip tabi olanların da bu güzel ahlaki vasfa sahip olmalıdırlar.

Dinimiz İslam’ın, önem verdiği ahlaki bir prensip olan sıdk/doğruluk, genel olarak insanların, özel anlamda da müminlerin doğru sözlü ve dürüst davranış üzerinde olmalarını istemiştir. Çünkü bu güzel ahlaki vasıf insanların birbirine güvenmelerini, huzurlu ve mutlu olmaları için bir vesiledir.

Mümin ve Doğruluk 

Sıdk/doğruluk, imani ve ahlaki yönü olan bir kavramdır. Müminin, elest-ü bezminde Allah’a verdiği sözün gereği olarak O’na iman edip kulluğunu yerine getirmesi, kişisel ve sosyal hayatında bu ahlak üzerine hareket etmesi dürüst bir imani kişiliğe sahip olduğunu göstermektedir.

Mümin dini yaşantısında takva duyarlılığına sahip olup sözlerinde doğru üzerinde olmalıdır. Allah müminlerin bu vasıflara sahip olmaları gerektiği hususunda şöyle buyurmaktadır “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin” (Ahzâb, 33/70)

Doğruluk, mümini iyiliğe ve cennete götüren ve gönül ferahlığı ve huzuruna vesile olan bir husustur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu hakikati şöyle ifade etmektedir “Doğruluktan (sıdk) ayrılmayın, zira doğruluk sizi iyiliğe, iyilik de sizi cennete götürür. Kişi sürekli doğru söyler ve doğrunun peşinde olursa Allah katında doğrulardan yazılır…” (Buhârî, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105); “Seni şüphelendireni bırak, şüphelendirmeyene bak. Çünkü doğruluk kalbin (tereddütsüz biçimde) huzura ermesidir. Yalan ise şüpheden ibarettir.” (Tirmizî, Sıfatü"l-kıyâme, 60) 

Müminin, sözünde doğru ve davranışında dürüst olması ahirette ona fayda verecek güzel bir haslettir. Allah bu hususun önemi hakkında şöyle buyurmaktadır “Bugün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlar için, ebedi kalacakları ve altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan hoşnuttur, onlar da O’nun rızasını kazanmaktan ötürü mutludurlar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Mâide, 5/119)

Dostluk, Arkadaşlık ve Doğruluk  

Doğruluk ahlakına sahip olan müminin sosyal çevresinde bulunan insanlardan sıdk/doğruluk vasıflı arkadaşlar edinmesi güzel bir davranıştır. Çünkü kişi arkadaşının ahlaki yapısı üzerinde olur genellikle. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kişinin olumlu veya olumsuz olarak arkadaşının ahlaki yapısından etkinliğini şöyle ifade etmektedir “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45; Ebû Dâvûd, Edeb, 16)  Bu sebepten dolayıdır ki atalarımız “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” özdeyişininde bulunmuştur. Nitekim Allah, müminlerin sözü doğru ve davranışları dürüst olanlarla birlikte olunması gerektiği konusunda şöyle buyurmaktadır “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe, 9/119)

Aile ve Doğruluk

Aile toplumun oluşturan önemli temel yapılardan biridir. Toplumun huzurlu, mutlu ve güven içinde olması ailenin bu durumlara olumlu olarak sahip olmasına bağlıdır. Bundan dolayı aile kurumu oluşturulurken manevi açıdan bazı ahlaki hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir. Dinimiz İslam ailenin rahmet ve sevgi temeller üzerine kurulması, eşler arasında sadakat ve vefa ve aile fertleri arasında saygı ahlakının olunmasını ifade etmektedir. Allah aile fertleri arasında rahmet ve sevgiyi kattığını hususunda şöyle buyurmaktadır “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.”  (Rûm, 30/21) Eşler arasında vefanın ve sadakatin olması gerektiği hususunda Hz. Âişe (r.a.) ile Hz. Peygamber (s.a.s.) arasında geçen şu olay güzel bir örnektir. Hz. Âişe (r.a.), Hz. Peygamber’e (s.a.s.) Hz. Hatice(r.a.)  için: “Bu dünyadan göçüp gitmiş yaşlı bir kadını neden anıp duruyorsun? Hâlbuki Allah sana ondan daha gencini ve daha hayırlısını vermiştir.” deyince Resulullah, Allah bana ondan daha hayırlısını vermemiştir. Herkes benim peygamberliğimi inkâr ederken o bana iman etti. Herkes benim yalancı olduğumu iddia ederken o beni tasdik etti. Kimse bana bir şey vermezken o malını mülkünü benim emrime verdi. Üstelik Allah, bana ondan çocuklar nasip etti” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 41/356, Hadis No: 24864)

Anne ve babanın çocuklarını yetiştirirken doğru sözlü ve dürüst davranış içinde olmaları hususunu davranışlarıyla onlara göstermeleri güzel bir davranıştır. Nitekim bu hususta Abdullah b. Âmir (r.a.) şöyle anlatır: “Bir gün Resûlullah (sav) evimize ziyarete gelmişti. Ben henüz küçücük bir çocuktum. O otururken ben oyun oynamak için dışarı çıkmak istemiştim. Bu sırada annem, “Abdullah! Yanıma gel. Bak sana ne vereceğim!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav), “Çocuğa ne vereceksin?" diye sordu. Annem, "Ona hurma vereceğim.” deyince, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Eğer çocuğa bir şey vermeseydin, bu söz (amel defterine) bir yalan olarak yazılacaktı.” (İbn Hanbel, III, 447)

Ticaret, Tacir ve Doğruluk

Ticaret, kişinin kendisinin ve ailesinin nafakasını temin ettiği geçim yollarından biridir. Dinimiz insanın ticaretle uğraşmasını helal olduğunu ifade etmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Hz. Hatice validemizle evlendikten sonra ticaretle uğraşmış ve ticaretle ilgili ahlaki prensipleri sünnet-i seniyyesiyle göstermiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ticaret ahlakında öğrettiği hususlardan birisi tacirin doğru sözlü ve dürüst olmasıdır. Müslüman, ticareti faaliyetlerde bulunurken ifade edilen bu ahlaki prensibi göz önünde bulundurmalı ve helal ve haram duyarlılığına sahip olmalıdır. Sadık tacir, doğru sözlü ve dürüst olan mümin ahirette büyük mükâfatın ve müjdenin olduğu hususunda Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır “Sadık tüccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizi, Buyû, 4) Ticaret yaparken aldatmaktan uzak durulması gerekmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir gün pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya: “Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?” buyurdu. Adam: Ey Allah'ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem: “İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir” buyurdu. (Müslim, Îmân 164)

Hz. Ebu Bekir, Miraç Olayı ve Sıddikiyet

İsrâ ve Miraç olayı, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) bir gece, Mescid-i Haram’dan (Kâbe) Mescid-i Aksa’ya gitmesi oradan göğe yükselmesi, aynı gecenin sabahında dönmüş olma hadisesidir. Mekke-i Mükerreme’de duyulunca, Allah’ın kuvvet ve kudretini anlamaktan aciz olan insanlar, Peygamber Efendimizle (s.a.s.) dalga geçer gibi bir tavır içerisine girmişler. İnananların yanına gidip, onlara bu olayları anlatalım. İnandıkları peygambere dine karşı bir şüphe uyandıralım istemişler. Hz. Ebubekir’in (r.a.) yanına da gitmişler ve olayı ona şöyle anlatmışlar  “Senin inandığın Muhammed var ya O, dün gece buradan Mescid-i Aksa’ya gittiğini; oradan göğe yükseldiğini; farklı hadiseler yaşadığını ve aynı gecenin sabahında yeniden buraya döndüğünü anlatıyor. Bu olağanüstü anlattığı hadiselere rağmen sen hâlâ ona inanıyor musun?” Hz. Ebubekir (r.a.), kendisine bu soruyu sorana, “Sizin anlattığınız bu hadiseyi o mu anlattı, o mu söyledi; ondan mı işittiniz?” diye soruyor. Bir heyecanla müşrikler “Evet, o anlattı.” diyorlar. Bunun üzerine Hz. Ebubekir (r.a.), “Eğer söylediğinizi o anlattıysa bu doğrudur. Ben ona inanırım.” diyor. Bunun üzerine Hz. Ebubekir “Sıddık” oluyor. (İbn-i Hişâm, Sîre: 2/40; İbn-i Sa'd, Tabakât: 3/170)

Abdulkadir Geylani ve Doğru Sözlü Olmak

Abdülkadir Geylani, daha küçük yaşta iken ilim öğrenmek için Bağdat`a gitmeye karar vermişti. Annesi, Abdülkadir Geylani`nin babasından kalan kırk altını bir keseye koyup elbisesinin içine, koltuğunun altına dikti. Ardından oğluna şu nasihatte bulundu: “Oğlum, ne olursa olsun, doğruluktan ayrılma. Her zaman doğruyu söyle!” Kervan yola çıktı. Bir süre gittikten sonra kervanın yolu eşkıyalar tarafından kesildi. Kervanda ne kadar altın ve değerli eşya varsa toplanıp eşkıyaların reisinin önüne yığdılar. Eşkıyalardan biri Abdülkadir Geylani`ye yanaşıp sordu: “Senin üzerinde bir şeyler var mı çocuk?” Abdülkadir Geylani cevap verdi: “Üzerimde kırk altın var.” Eşkıya, “Hani, nerede?” diye sorunca, “Koltuğumun altında” dedi. Koltuğunun altına baktıklarında altınları gördüler. Hayretle sordular: “Neden bizden saklamadın?” Abdülkadir Geylani: “Ben ilim öğrenmek için Bağdat`a gidiyorum. Annem bana ne olursa olsun, doğruluktan ayrılma dedi. Ben de onun dediğini yapıyorum.” dedi. Eşkıyaların reisi bu sözleri duyunca pişman oldu. Pişman olup tövbe etti. Adamlarına döndü: “Gördünüz mü? Çocuk annesinin öğüdünü tutuyor ve yalan söylemiyor. Altınlarını kaybetme pahasına yapıyor bunu. Ben ise Allah`ın emrini çiğniyorum. Yazıklar olsun bana!” dedi.

Cumamız Mübarek Olsun

 

 

 

 

 

      

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?